Viktorya Dönemi, 1837'den 1901'e kadar süren bir zaman dilimidir. Bu dönem, İngiltere'nin sanayileşmesiyle birlikte, sosyal ve kültürel alanda köklü değişimlere sahne olur. Yemek kültürü, bu dönemde önemli bir rol oynar ve sosyal sınıflar arasındaki farkların belirginleşmesine neden olur. Yemek, sadece bir beslenme biçimi değil, aynı zamanda sosyal statüyü gösteren bir sembol haline gelir. Her sınıf, kendine özgü beslenme alışkanlıkları ve yemek pişirme yöntemleri geliştirir. Varlıklı aileler, lüks yemekler sunarak sosyal statülerini pekiştirirken, alt sınıflar ise sınırlı malzemelerle beslenmek zorunda kalır. Böylece, yemek kültürü sadece bir ihtiyaç olmaktan çıkar ve sosyal kimliklerin belirleyicisi olur.
Viktorya Dönemi'nde yemek, sosyal sınıfların bir göstergesi olarak öne çıkar. Zenginler, farklı kıtalardan gelen malzemelerle zengin ve çeşitli sofralar kurar. Bu yemeklerin sunumu da oldukça önemlidir. Misafirlere sunulan yemekler, sanat eseri gibi hazırlanır. Sofra düzeni, yemek türleri ve sunumları, sahip olunan varlığın bir göstergesidir. Yine de, bu dönemde yemeklerin sadece içeriği değil, sunum şekli de önemli bir statü belirleyicisidir. Burada dikkat çekici olan, yemeklerin sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda biçimiyle de değerlendiriliyor olmasıdır. Zengin tabaklarda sunulan yemekler, toplumda güçlü bir etki yaratır ve bu yemeklerin arkasındaki hikaye, sosyal statüyü pekiştirir.
Düşük gelirli aileler ise sınırlı bütçeleri nedeniyle daha basit yemekler tüketmek zorunda kalır. Bu durum, onların sosyal statülerini de pekiştirir. Genelde bir araya gelerek toplu yemekler yerler. Bu tarz yemeklerin hazırlanması, daha dayanıklı malzemelerle sınırlıdır. Yerel tarımsal ürünler, bu ailelerin ana gıdaları olur. Ekmek, patates ve sebzeler, anahtar öğeler olarak ön plana çıkar. Böylece, beslenme biçimleri doğrudan sosyal sınıflarını yansıtır. Sıklıkla aynı yemekleri paylaşmak, bu toplulukların birbirine yakın bir şekilde yaşama biçimlerini göstermektedir.
Sofra adabı, Viktorya Dönemi'nde özellikle üst sınıflar arasında büyük bir öneme sahiptir. Yüksek sosyete, yemek esnasında belirli kurallara uymak zorundadır. Özellikle misafirlerin ağırlandığı yemek davetlerinde, sunum ve davranışlar kurallara dayanır. Doğru kaşık, çatal ve bıçak kullanımı, yemek masasında önemli bir yer tutar. Yemek esnasında, misafirlerin sağlığına dikkat etmek ve onlara saygıyı göstermek beklenir. Birçok örtü, servis tabakları ve çeşitli içecekler eşliğinde yemek yenilir. Bu gelenek, sınıf ayrımını daha da belirgin hale getirir. O yüzden, yemek masası hazırlığı, üst sınıf arasında gösterişin bir sembolü haline gelir.
Alt sınıflar için sofra adabı daha basit katı kurallara dayanır. Genelde yemekler, imkânları çerçevesinde hazırlansada, yemek sonrası bir arada vakit geçirerek, geçimlerini paylaşmayı önceliklendirirler. Çok fazla çeşit olmadan, genellikle bir ana yemek etrafında toplanırlar. Sofra adabı, burada daha dayanışmacı bir yapı sergiler. Kısıtlı imkânlarla bir araya gelen insanlar, genelde aynı tabaktan paylaşarak yemek yer. Bu birliktelik, aidiyet duygusunu pekiştirirken ayrıca daha fazla sosyalleşme fırsatı sunar. Yani, yemek yemek sadece bir ihtiyaç olmaktan çıkıp, sosyal bir etkinliğe dönüşür.
Yemek kültüründeki farklılıklar, Viktorya Dönemi'nde açıkça ortaya çıkar. Üst sınıflar, yeni mutfak tekniklerini benimser. Bu sınıfta yemek pişirme, bir sanat formuna dönüşür. Ağız sulandırıcı yemekler, zarif sunumlarla birleştirilir. Bunun yanı sıra, egzotik malzemeler kullanarak yeni lezzetler deneyimlenir. Örneğin, yemeklerde baharatlar ve şeker sıkça kullanılırken, bu lüks malzemeler alt sınıflar için ulaşılması zor şeylerdir. Buna ek olarak, yemek pişirme süreçleri genelde daha uzun ve zahmetlidir. Bu da, yüksek sosyeteden gelen kadınların yemek yaparken harcadığı zamanı göstermektedir.
Alt sınıflar ise, dayanıklı ve kolay erişilebilir malzemelerle yemek hazırlar. Yemekler genellikle bir arada pişirilir ve fazla çeşitlilik göstermez. Patates, ekmek, sebzeler ve düşük maliyetli et, bu sınıfın temel gıda maddeleridir. Misafirlik veya özel günlerde bile hazırlanacak yemekler, sınırlı imkânlar içinde şekillenir. Dolayısıyla, alt sınıf yemek kültürü, daha çok manevi değerlere dayalı, sade ve paylaşım odaklıdır. Yani, yemek sadece bir öğün değil, aynı zamanda bir buluşma noktası olur. Sınıflar arasındaki bu farklar, Viktorya Dönemi sosyal dinamiklerinin bir yansımasıdır.
Viktorya Dönemi, geleneksel yemeklerin yanı sıra yeni yemek trendlerinin de ortaya çıktığı bir dönemdir. Geleneksel yemekler, her sınıf için farklılık gösterir. Zengin tabaklarda sunulan yemekler genellikle lüks restoranlardan ve yurt dışından gelen tariflerle şekillenir. Ayrıca, yemek kitapları ve tarif kitapları evlerde yaygınlık kazanır. Zengin yemek kültürü, hızlı bir şekilde modern mutfak anlayışına entegre edilir. Örneğin, zengin soslar ve zarif sunumlar ön plandadır. Özel günlerde ise, özellikle şekerlemeler ve tatlılar dikkat çeker. Bu dönem, yemeklerin lezzeti kadar estetiğine de önem verilir.
Modern yemekler ise, zamanla daha pratik ve hızlı hazırlanan tariflerle şekillenir. Mutfak teknolojisinin gelişmesi, yemek hazırlama sürecini kolaylaştırır. Özellikle endüstriyel üretim artışı, bilinen birçok yemek tarifinin hızlı bir şekilde hazırlanmasına olanak tanır. Bunun yanında, insanlar daha sağlıklı ve hafif yemekleri tercih etmeye başlar. Dönemin sonlarına yaklaşıldıkça, daha az işlenmiş malzemelere yönelim gözlemlenir. Yani, bu süreç hem sağlık hem de sosyal statü anlayışını değiştiren bir etki yaratır. Bu da, yemek kültürünün dinamik bir yapı sergilediğini gösterir.